Blogger Templates

31 Ağustos 2011 Çarşamba

PEMBE KUŞ: FLAMİNGOLAR

 

Hiç televizyonda pembe, uzun boyunlu ve uzun bacaklı bir kuş gördünüz mü? İşte, bu kuşa "flamingo" denir. Flamingolar, yumurtalarını çamurlu ve sığ olan göllere bırakırlar. İlginç olan ise dişinin yumurtasını, çabuk kuruyan çamurdan yaptığı yuvaya bırakmasıdır.

Kendinizi bu kuşun yerine koyun! Böyle bir yuva yapmak istediğinizi düşünün. Bir kere, önce hangi çamur daha iyi kurur bunu keşfetmeniz, sonra da yavrunun yumurtadan nerede daha rahat çıkacağını deneyip bulmanız gerekir. "Güneş altına bırakmak mı iyidir, yoksa gölge daha mı iyi olur?" gibi bir sürü soruya cevap bulmanız şarttır. Oysa her flamingo bunu nasıl yapacağını bilir. Ayrıca bir ay boyunca uzun bacaklarına rağmen hiç rahatsız olmadan kuluçkaya yatıp, yavrusunun yumurtadan çıkmasını bekler.

ZARİF KUĞULAR


Masmavi suların üzerinde zarif ve uzun boyunları, iri gövdeleri ile bembeyaz kuğular gururlu bir biçimde yavaş yavaş süzülürler. Görünüşteki bu asillik herkesin onlara hayranlık duymasını sağlar. Böylesine güzel ve estetik yaratıldıklarından, süs kuşu olarak bilinirler.
Çirkin ördek yavrusu masalını uymuşsunuzdur. Bu masalda anlatıldığı gibi kuğu yavruları yumurtadan çıktıklarında çok çirkindirler. Kahverengi ya da krem rengindedirler. Kısa boyunlu ve sık tüylerle kaplı olarak yumurtadan çıkan yavrular birkaç saat içinde koşabilecek ve yüzebilecek duruma gelirler. Anne ve babaları yavrularına birkaç ay boyunca özenle bakarlar. Sonunda çirkin yavru muhteşem bir kuğuya dönüşür. Bu yavruların bu kadar kısa sürede yüzebilmeleri ve değişerek çok güzel bir görünüm kazanmaları ancak Rabbimizin yaratma sanatındaki mükemmellik sayesinde olur. Bir ayette bildirildiği gibi Allah, "yarattığı herşeyi en güzel yapan"dır. (Secde Suresi, 7)

Kuğuların ‘trumpeter' adı verilen bir türü, gelişmekte olan yumurtalarının sıcak kalmalarını sağlamak için, yumurtaların üzerine otururlar. Sadece zaman zaman ayağa kalkarak yumurtaları çevirirler. Böylece ısının her yere eşit dağılmasını sağlamış olurlar. Kuşkusuz ki yumurtalarının nasıl bir bakıma ihtiyaçları olacağını kuğulara ilham eden Allah'tır.
Kuğular, Allah'ın onlara verdiği kabiliyet sayesinde hem su üstünde hem de havada en hızlı ilerleyen su kuşlarıdır. Suda karadan daha rahat yaşayan kuğular perdeli ayakları sayesinde çok hızlı yüzerler.

DEVEKUŞLARI (O KADAR BÜYÜK Kİ UÇAMIYOR!)


Devekuşları dünyadaki en büyük kuşlardır. Boyları bizim boyumuzdan daha uzundur. Bir devekuşu yaklaşık 2,5 metre uzunluğunda ve ortalama 120 kilo ağırlığındadır.Orta Afrika'da gruplar halinde yaşayan bu kuşlar uçma kabiliyetine sahip değildirler. Ama Allah onlara düşmanlarından kaçmaları için başka bir özellik vermiştir. Uzun bacaklarıyla çok hızlı koşarlar, o kadar hızlıdırlar ki, hiçbir insan koşarak onlara yetişemez. Devekuşu hayvanlar alemindeki en hızlı koşan iki bacaklı hayvandır ve 1 saatte yaklaşık olarak 70 kilometrelik bir hıza ulaşabilmektedir. Ve şimdi size çok ilginç bir şey söyleyelim: Devekuşunun her bir ayağında sadece iki parmağı vardır, biliyor musunuz? Üstelik bu parmakların biri diğerinden çok daha büyüktür. Ve devekuşları yalnızca bu büyük parmaklarının üzerinde koşarlar.

Dünyanın bu en büyük kuşunun yumurtası da kuş yumurtalarının en büyük olanıdır. Bu dev yumurtalar için kumda geniş bir çukur kazar ve buraya tüm yumurtaları yerleştirirler. Fakat 10-12 tane yumurtladıklarında çukurun büyüklüğünü de ona göre ayarlamaları gerekir. Eğer devekuşu, çukuru, kumda değil de toprakta açsaydı, bu çok zaman alırdı ve kuşun çok fazla enerji harcamasına sebep olurdu. Gerçekten de kumun taşınması, toprağa göre daha kolaydır. Kumu elinizle bile eşeleyebilirsiniz, fakat toprak için en azından bir kürek gereklidir. İşte bu nedenle, Allah'ın ilhamıyla hareket eden devekuşları kazmak için toprağı değil de en az emek harcadıkları kumu tercih ederler. Sonra da yumurtaların üzerini kolayca yine kumla örterler.

SÜSLÜ TAVUS KUŞU (HAYVANLAR ALEMİNİN EN SÜSLÜSÜ)


Eğer hayvanat bahçesine gitmişseniz, sizlere süslü kanatlarını açarak şov yapan, mükemmel görünümlü bir tavus kuşu mutlaka görmüşsünüzdür. Tavus kuşlarının en önemli özellikleri, hayal bile edilemeyecek güzellikte renklerle bezenmiş bir kuyruğa sahip olmalarıdır. Ancak burada tarif edilen kuyruğun sahibi sadece erkek tavus kuşudur.

Başı ve boynu mavi olan tavus kuşunun, kuyruğundaki "telek" adlı tüyleri yaldızlı yeşil renkli olup uçlarında da bu mükemmel sanatı tamamlayan yuvarlak benekli bir bölüm bulunmaktadır.


Ancak, bu muhteşem görüntüyü her zaman göremezsiniz. Görebilmek için tavus kuşlarının çiftleşme zamanını beklemeniz gerekir. Erkek tavus kuşu kuyruğunu yalnızca çiftleşme gösterisi sırasında, dişinin dikkatini çekmek için yelpaze biçiminde açar.


Burada düşünmemiz gereken şudur: Kendini göremeyen tavus kuşu kuyruğunu açınca bu kadar güzel ve çekici göründüğünden nasıl emin olabilir? Bunun biri tarafından öğretilmesi gerekli değil midir? Şüphesiz ki böylesine bir güzelliği yaratan Rabbimiz ona kuyruğunu en güzel şekilde kullanmasını da ilham etmiştir.

Peki ya böylesine kusursuz bir görüntü, tavus kuşunun kendi çabasıyla oluşabilir mi? Ya da bu hayranlık uyandıran renk uyumu tesadüfen meydana gelebilir mi? Elbette inanmazsınız!. O halde tavus kuşunun hiçbir tablo ile kıyaslanamayacak kadar mükemmel kuyruğu da kendiliğinden meydana gelmemiştir. Bu renk uyumunu ve estetiği görüp de hayran olmayan insan yoktur. Çünkü bu kusursuzluğu yaratan benzersiz bir yaratma gücüne sahip olan Allah'tır.

TAKLİTÇİ KUŞ: PAPAĞAN


Papağanlar dünyanın sıcak bölgelerinde kalabalık bir arkadaş grubuyla yaşayan çok renkli sosyal kuşlardır. Yiyeceklerini arkadaşlarıyla paylaşma cömertliği göstermeleri son derece ilginçtir. Tropikal ormanlarda, papağan sürüleri ağaçların üstünde çığlıklar atarak uçuşurlar. Başka bir sürünün verdiği yanıtlardan, meyve dolu ağaçların yerlerini öğrenirler.

Papağanlar yiyeceklerini ayaklarıyla tutup sanki sandviç yiyormuş gibi ısırırlar. Evcil papağanların en sevdiği yiyeceklerden biri, bizim de severek yediğimiz çekirdektir. Yuvarlak dillerinin yardımıyla, yenmesi biraz zahmet isteyen çekirdeğin kabuğunu kolayca ikiye ayırıp içini yerler.

YEŞİL BAŞLI ÖRDEKLER



"Paytak paytak yürümek" deyince aklınıza ilk ne gelir? Genellikle insanların aklına, paytak paytak yürüyerek annelerini takip eden ördek yavruları gelir.
Ördekler beslenirken iki teknik kullanırlar: Bazıları yüzerken, dibe dalmadan böcekler ve bitkilerle beslenirler. Bunları sık sık, başları ve gövdelerinin ön bölümü suya gömülü, kuyrukları kalkık biçimde yiyecek ararken görürsünüz. Ördeklerin bazı türleri ise suya dalarak besinlerinin hemen hemen tümünü suyun altından sağlarlar. İri perdeli ayakları suya dalmalarına yardımcı olur, fakat bu yüzden karada yürümeleri zor olur. Zaten üreme mevsimi dışında da sudan çıkmazlar.

Ördek gibi su kuşları havayı vücutlarının içinde taşırlar. Bu, suyun üstünde kalmalarını sağlayan sebeplerden biridir. Bir ördeğin vücudunda küçük balonlara benzeyen hava kesecikleri vardır. Bu kesecikler havayla dolduklarında ördeğin suyun içinde kalabilmesine yardımcı olurlar. Ördek dalmak istediğinde hava keseciklerindeki havayı dışarıya pompalar. Vücudunun içinde daha az hava kaldığı için kolaylıkla suyun içine batar.

RENK HARİKASI KELEBEKLER


Kelebeklerin, ilk doğduklarında o rengarenk kanatlarının olmadığını biliyor muydunuz?
Evet, kelebekler kanatsız doğarlar. Sizin kırlarda, bahçelerde gördüğünüz biçimlerine ulaşmaları için dört aşama geçirmeleri gerekir. Bazıları 24 saat, bazıları 1-2 ay ömre sahip olan kelebekler yumurtadan bir kurtçuk olarak çıkarlar. Kurtçuk büyüdüğünde küçük sevimli bir tırtıl olur ve kelebeğin ikinci devresi başlar.

Tırtılın vücudunda toplam 14-15 halka vardır. Başında küçük gözleri, ağız kısmında bizim dişlerimiz gibi çiğnemeye ve ezmeye yarayan çenesi bulunur. Gövdesinin ön kısmında, karnına kadar olan bölgede 8 bacağı vardır. Kelebek henüz tırtıl iken kanatları yoktur ve antenleri çok kısadır. Tükürük bezleri ise bir çeşit ipek salgılar.

Tırtılların diğer canlılar gibi büyüdükçe boyları uzamaz. Onlar büyüdükçe kendi derilerine sığamayacak kadar şişmanlarlar. Sonunda tırtıllar yavaş yavaş derilerini yırtarak ondan kurtulurlar. Yerine kendi şişmanlamış bedenlerine daha uygun olan yeni bir deri çıkarırlar. Tırtıl, böcek yiyen kuşlar için çok lezzetli bir canlıdır. Bu yüzden Rabbimiz tırtılların kendilerini korumaları için onlara çeşitli saklanma tekniklerini öğretmiştir. Bazıları dimdik ayakta durarak dal taklidi yapar, bir kısmı kendi rengindeki bir yaprağın üstünde durarak kendisini kamufle eder, bazıları ise ölü taklidi yapar. Bu saklanma teknikleri, tırtılın yaşamını sürdürüp ileride kelebek olabilmesi için çok önemlidir.

DENİZLERİN SAKİNLERİ: BALIKLAR


Oturduğumuz ev, okuduğumuz okul, üzerinde yürüdüğümüz kaldırım, içinde oynadığımız parklar, soluduğumuz hava hepsi bizim dünyamıza ait varlıklardır. Bu dünyada kuşlar, insanlar, ağaçlar, bitkiler, hayvanlar bulunur. Oysa, bizim fazla görmediğimiz, sadece varlığını bildiğimiz ve çoğunlukla televizyondan izlediğimiz bir dünya daha vardır. Bu dünyanın içinde de kendine özgü hayvanlar ve bitkiler yaşar. Onlar da bizim dünyamızın nasıl bir yer olduğunu bilmezler. Biz onların dünyasında yaşayamayız, onlar bizim dünyamızda yaşayamazlar. Hatta o dünyada nefes almamız bile imkansızdır.

Evet, sözünü ettiğimiz dünya, balıkların yaşadıkları su altı dünyasıdır. Yalnız unutmamanız gereken bir şey var. Su altı dünyasında yalnızca balıklar yaşamaz. Sürüngenleri, böcekleri, bitkileri barındıran su altı dünyası milyonlarca tür canlıya ev sahipliği yapar. Bu dünyada yaşayan canlılar da kendilerine özgü yöntemlerle yemek yer, nefes alır ve uyurlar.

Balıkların solunum sistemleri tüm canlılardan farklıdır. Balıklar, bizdeki burunların yerine nefes almak için solungaçlara sahiptirler. Bunlarla suyun içindeki oksijeni kullanabilirler. Sürekli olarak ağızdan içeri alınan su, solungaç yaylarının üstünden arkaya doğru geçer. Solungaçtaki kılcal damarlar sudaki çözünmüş oksijeni alıp, vücuttaki karbondioksiti suya bırakırlar. Balıkların çoğunluğunda burun delikleri vardır, ama bunlar solumak için hiçbir zaman kullanılmaz. Burun delikleri minik keseciklere açılır ve balık bunlara dolan sudan kokuyu alır. Mesela köpekbalıkları avlarını kokularından bulur.

SOYTARI BALIĞI


Çok çarpıcı renklerle süslenmiş olan bu balığın en ilginç özelliği Allah'ın ona yaşaması için seçtiği yerdir. Soytarı balıkları, ‘deniz şakayığı' adı verilen bitki benzeri bir canlının dalları arasında yaşarlar. Deniz şakayığının dallarında zehirli kapsüller vardır ve bunlara değen balıklar ya zarar görürler ya da ölürler. Oysa soytarı balığı deniz şakayıklarından hiç zarar görmez. Hatta bunların arasına girerek kendini korur. Çünkü bu balıkların özel bir salgısı vardır ve bu sayede yakıcı kapsüllerden hiç etkilenmezler.

Kafanızda bir sıralayın. Öyle ki, bir balık diğerlerinden farklı olarak bir salgı salgılıyor. Bu da yaşadığı ortamdaki zehirli kapsüllerden zarar görmesini engelliyor. Sanki o da zarar görmeyeceğini biliyormuş gibi tehlike anında hemen zehirli kapsüllerin arasına saklanıyor. Peki diğer balıkların buraya yaklaşamayacaklarını ve salgı çıkaramayacaklarını nereden biliyor? Tabii ki küçücük bir balığın ne beyni ne de yetenekleri kendisine böyle bir özellik kazandıramaz. Ancak bunları ona öğreten bir güç vardır ki, o güç herşeyin hesabını en iyi bilen, yeri, göğü ve ikisinin arasındakileri yaratan Rabbimizdir.

SIK SIK ESNEYEN SU AYGIRI

Suaygırı, Afrika’da akarsu boylarında yaşayan bir hayvandır. En güçlü organı çenesidir. Kafatası, gövdesine göre oldukça ufak sayılır. Derisi çıplak, çok kalındır. Çifte parmaklı, memeli ve ot yiyici bir hayvandır. Ağzında uzun ve güçlü dişleri vardır. Genellikle sularda yaşar ve çok iyi yüzer...

Suaygırları, çok kez sürü halinde gezerler. İri gövdeleriyle sularda rahat biçimde yüzerler. Bu hayvanların başka ilginç yanlarından biri, su altında uzun süre ağızlarını açarak sık sık esnemeleridir.


Erkek bir su aygırının boyu 3 metre ve kilosu 2.5 tona kadar ulaşabilir. Birbirleri ile haberleşmek için balinaların ve yunusların kullandığı sisteme benzer olarak suyun içinde ilginç sesler ve şarkılar söyleyerek haberleşirler.

Suaygırları aslında terlemezler. Suyun dışında olduğu zamanlarda derisindeki epidermik bezleri vücudunun ısısını kontrol etmeye, onu güneşe ve bakterilere karşı korumaya yarayan yapışkan bir tür sıvı salgılar. Bu sıvı ultraviyole ışınlarını engelleyerek suaygırının derisini güneşten korur.

Peki bu kocaman hayvanlar vücutlarında onları güneşten koruyacak bir güneş kremi üretmeyi nasıl akledebilmişlerdir? Hayvanı güneşin zararlı ultraviyole ışınlarına karşı koruyan bu sıvının tesadüfen oluşmuş olmaları mümkün müdür?
Elbette hayır. Yüce Allah, suaygırını da diğer tüm canlılar gibi yaşadığı ortamda ihtiyacı olan bütün özelliklerle birlikte kusursuzca yaratmıştır. Allah bu üstün yaratışını Kuran’da şöyle bildirir:

“O Allah ki, Yaratan'dır, (en güzel bir biçimde) kusursuzca var edendir, 'şekil ve suret' verendir. En güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerde olanların tümü O'nu tesbih etmektedir. O, Aziz, Hakimdir.” (Haşr Suresi, 24)

KESKİN GÖZLÜ KARTALLAR

Binlerce metre yüksekte uçan kartallar, bu mesafeden yeryüzünü bütün detaylarıyla tarayacak gözlere sahiptir.


Kartal gözü 300 derecelik geniş bir açıyla çevresini görür, bu sırada istediği görüntüyü de 6 ila 8 misli oranında büyütebilir. Bizim gözlerimiz böyle bir büyütmeyi hiç yapamaz.

1.500 metre yükseklikten yer üzerindeki en küçük hareketi, en küçük renk farkını dahi algılayarak avını tespit eder.

Bu keskin görüşü sağlayan, kartalın retinasındaki ışığa duyarlı koni hücrelerinin sıklığıdır. Koni hücrelerine ışık geldiğinde, ışıkla reksiyona girerler ve gelen bilgiyi beyne aktarırlar.

İnsan gözündeki koni hücreleri ise, kartalınkine göre çok daha seyrektir. Aradaki b
u fark, kartalın keskin görüş gücünü oluşturur. Bu sayede kartallar avlarını çok net algılarlar.

GÜLERYÜZLÜ YUNUSLAR

Belki de yunuslar kadar cana yakın, insanlarla dost olabilen güler yüzlü bir hayvan yoktur. Allah'ın onlara verdiği uysallığı ve insancıllığı, yüzlerinden anlayabilirsiniz.

Yavru yunus doğarken, önce kuyruğu, sonra gövdesi ve en son başı çıkar. Anne yunus onu beslemek için süt bezlerini sıkıp gevşeterek sütünü yavrusunun ağzına fışkırtır. Anne yunusun hareketini şuna benzetebilirsiniz: Elinizde süt dolu plastik bir şişe olduğunu ve bunu elinizle sıktıkça süt fışkırdığını düşünün. İşte anne yunusun yaptığı, bunun benzeridir.


Su dışında yaşayan memelilerin yavrularını beslemeleri için sütlerini fışkırtma sistemine ihtiyaçları yoktur.

KARINCALAR

Bugüne kadar karıncaların ne kadar büyük yeteneklere sahip olduğunu, ne kadar akıllı davranışlar gösterdiklerini duymamış olabilirsiniz.  Hatta bazılarınız onları, pek bir şey yapmadan bütün gün oradan oraya dolaşan böcekler olarak görüyor olabilir. Ama böyle düşünenler hata yaptıklarını bilmelidirler. Çünkü karıncaların pek çok diğer canlı gibi kendilerine özel bir yaşantıları vardır.

Her biri olağanüstü yeteneklere sahip olan karıncalardan terzi karıncalar usta birer dokumacıdırlar. Yaprakları özenle birbirine birleştirerek dikerler. Ve kendilerine yapraklardan güzel bir yuva yaparlar.
Yeryüzünde en kalabalık nüfusa sahip canlılardan biri karıncalardır. Karıncalar, koloni denen topluluklar halinde yaşarlar. Bir karınca, diğer bir karıncanın kendi kolonisinden olup olmadığını kolaylıkla anlayabilir. Bir işçi karınca, yuvasına giren bir karıncayı tanımak amacıyla anteniyle onun vücuduna dokunur.   Ve kolonisinden olanla olmayanı, üzerinde taşıdığı özel "koloni koku" sayesinde hemen ayırt edebilir.

TARIM YAPAN ATTA KARINCALARI


Tarım yapan “atta”karıncalarının en önemli özellikleri, kopardıkları yaprak parçalarını başlarının üstünde yuvalarına taşıma alışkanlıklarıdır. Bunun için önce taşıma işlemini yapacakları yolu rahat hareket edebilecekleri hale getirirler. Kestikleri yaprakları yuvalarına taşırken kullandıkları yol, adeta küçük bir anayol görünümündedir. Burada yavaşça ilerleyen attalar, bütün dal parçacıklarını, küçük çakıl taşlarını,   çimen ve yabani otları toplar ve yan taraflara bırakırlar. Böylece kendilerine tertemiz bir yol oluşturmuş olurlar. Uzun bir çalışmadan sonra bu anayol, özel bir aletle yapılmış kadar düzgün ve pürüzsüz olur. İşte bu yolda kendilerini sağlamca kenetlenmiş çenelerinde taşıdıkları büyük yaprak parçalarının altına gizleyerek yuvalarına doğru ilerlerler.


TÜM CANLILARI ALLAH YARATMIŞTIR


Çocuklar, Sizin için hazırlanmış olan bu sitede Allah'ın yarattığı harika canlılardan örneklere yer verdik. Amacımız bu canlılardaki şaşırtıcı özellikleri ve akıllı bazı davranışları anlatarak bütün bunların kendiliğinden var olamayacağını, hepsini yaratanın Allah olduğunu bir kere daha anlamanızı sağlamaktır.


Öncelikle şunu belirtelim. Sizin de çok iyi bildiğiniz gibi bu yazılardaki örnekler yeryüzündeki canlıların çok ama çok küçük bir bölümüdür. Bunlardan başka hem denizde hem karada hem de havada yaşamını sürdüren milyonlarca canlı çeşidi vardır. Bu canlıların hepsi ayrı vücut sistemlerine, ayrı davranış şekillerine sahiptirler. Örneğin bir kuş hiçbir zaman bir kaplan gibi davranmaz ya da bir filin beslenmesi ile bir ördeğin beslenmesi aynı değildir. Kedilerin dış görünüşleri ile zebraların dış görünüşleri birbirlerine hiç benzemez, timsah hem suda hem karada yaşarken bir maymun suya giremez bile. Kısacası bütün canlıların özellikleri kendi türlerine özgüdür; dış görünüşleri, beslenme ve yavrularını büyütme şekilleri çok farklıdır.

Siz bütün bunları ve canlıları yaratanın, onlara bütün özelliklerini verenin, her yaptıklarını onlara öğretenin Rabbimiz olduğunu zaten biliyorsunuz. Eğer şimdiye kadar bilmiyor iseniz de, yazıları okuduktan sonra bunu kesin olarak anladınız. Şimdi öğrendiklerinizi başkalarına anlatın. Bütün canlıları yaratanın Allah olduğunu, canlılardaki bu olağanüstü çeşitliliğin onları var eden Rabbimizin aklının benzersizliğini bize tanıttığını çevrenizdekilere söyleyin.

ALLAH’IN MUNİS SANATI


Dünyaya yeni gelmiş her canlı güçsüz ve çaresizdir. Beslenebilmek, büyüyüp güçlenebilmek ve hayatta kalabilmek için kendisini gözetip-koruyacak birine muhtaçtır. Tek başına yaşama ihtimali neredeyse yoktur. Annesi veya babası onu tehlikelerden koruyacak, besleyecek ve gerekirse kendi hayatını onun için feda edecektir.

Peki bu canlılar neden yavruları için bu kadar çok çaba harcarlar? Örneğin bir kuşun kendi bilinci ve iradesi ile yavrusunu korumak için ölümü göze aldığını iddia etmek akla ve mantığa uygun mudur? Elbette değildir çünkü söz konusu olan akılsız, bilinçsiz, şefkat, merhamet gibi duygulara kendi iradesiyle sahip olması mümkün olmayan hayvanlardır. Burada karşımıza tek bir gerçek çıkar: Bu canlılara yavru sevgisi, anne şefkati gibi mucizevi duyguları Allah ilham eder. Yetişkin hayvanların yavruları için gösterdikleri fedakarlıklar, yeryüzündeki en büyük yaratılış mucizelerinden biridir.


Canlılar dünyasında gördüğümüz diğer bir mucizevi özellik ise yavruların sahip olduğu sevimliliktir. Normale göre daha iri olan gözler, yuvarlak yüz hatları, yüzlerinde hakim olan şaşkınlık ve teslimiyetle karışık "bebek" ifadesi, cana yakın tavırlar, yavru hayvanların sevilmesini teşvik eden, koruma içgüdüsünü harekete geçiren özelliklerdendir.

GÖKDELEN İNŞA EDEN KÖR TERMİTLER

Termitler karınca kadar küçük böceklerdir, ama buna rağmen çok beceriklidirler. Örneğin resimlerde gördüğünüz kuleye benzeyen yüksek yuvaları bu küçücük canlılar yaparlar. Dış görünüşlerine bakarak bunların basit yuvalar olduklarını sakın düşünmeyin. Çünkü termitler yuvalarını bir plana göre yaparlar. Özel çocuk odaları, mantar üretme bölümleri ve kraliçe odası termitlerin yuvalarındaki parçalardan birkaçıdır. En önemlisi de termit yuvalarında çok özel bir havalandırma sistemi vardır. Çünkü derileri çok ince olan termitlerin nemli havaya ihtiyaçları vardır. Bunun için yuva içi sıcaklığını ve nemi belli bir oranda tutmaları gerekir. Aksi durumda termitler ölürler. Özel kanallarla havayı yuvanın içinde dolaştırarak ve yer altında açtıkları tünellerden gelen suyu kullanarak sıcaklığı ve nemi ayarlarlar.


 Termitlerin özelliklerinden bir tanesi de yüksekliği kimi zaman 7 metreye kadar ulaşan yuvalarını çok iyi korumalarıdır. Yuvanın duvarlarında bir delik açıldığında hemen alarm verilir. Nöbetçiler başlarını duvarlara vurarak tehlike uyarısı verirler ve durumu koloninin bütün üyelerine bildirirler. Bunun üzerine larvalar korumaya alınır ve yuvanın daha güvenli bölgelerine götürülürler. Kral ve kraliçenin bulunduğu odanın girişleri de hızla örülen duvarlarla kapatılır. Yıkılan bölüm hemen asker termitler tarafından sarılır. Onları, duvarı onaracak malzemeyi taşıyan işçiler izler. Birkaç saat içinde yıkılmış olan bölümün üzeri bir yığınla kapatılır. Sonra içerideki bölmelerin inşaatı başlar.

Termitlerin çok kısa bir süre içinde bütün bunları yapabilmeleri bize aralarında kusursuz bir haberleşmenin olduğunu da gösterir. Ancak termitlerle ilgili çok daha şaşırtıcı bir bilgi vardır: Bütün bu düzeni kuran, gökdelen denilebilecek yuvalar inşa eden, yuvalarını korumak için güvenlik önlemleri alan termitler KÖR CANLILARDIR.

HAYVANLARIN GÜVENLİK ÖNLEMLERİ

Allah'ın doğada yarattığı harikalardan biri de, canlıların kendilerini korumak için aldıkları güvenlik önlemleridir. Birçok canlı kendilerine gelebilecek zararları çok iyi tahmin edip, çok değişik korunma yöntemleri üretecek yeteneklere sahiptir. Dokumacı kuşlar, yuvalarının girişlerini baş düşmanları olan yılanların içeri girmesini engelleyecek şekilde inşa ederler. Bazı örümcekler de yuvalarının içinde çeşitli odacıklar yapar ve içeri girmeyi başaran diğer hayvanları bu odacıklarda hapsederler.

Arıların yuvaları da özel bir koruma altındadır. Kovanın bekçiliği ile görevlendirilmiş olan arılar, kovana kendi kolonilerinin üyelerinden başka hiç kimseyi almazlar. Nöbetçi arının yerinden ayrılması durumunda ise hemen başka bir işçi arı gelir ve kovan kapısındaki nöbeti devralır. Üstelik nöbetçi arılar bu koruma işlemini kendi canları pahasına yaparlar.


Kunduzlar da yuvalarını su altına inşa ederler. Bu yuvalara girebilmek için sadece yuvayı yapan kunduzun bildiği gizli bir tünelden geçmek gerekir. Tünelin sonunda kunduzların yavruları ile birlikte yaşadıkları gizli odaya ulaşılır.

KARINCANIN GÖZLERİNDEKİ PUSULA

Bulunduğumuz yerden başka bir ülkeye ya da başka bir şehre giderken yönümüzü bulmamızı sağlayacak yardımcılara ihtiyacımız vardır. Özellikle de gittiğimiz yer hiç bilmediğimiz bir yer ise mutlaka bir pusulamız, bir de haritamız olması gerekir. Harita insana nerede olduğunu, pusulaysa nereye gideceğini gösterir. Biz bunları kullanarak ve bilen kimselere danışarak yolumuzu buluruz ve kaybolmayız. Peki diğer canlıların yönlerini nasıl bulduklarını hiç düşünmüş müydünüz? Örneğin bir çölde yiyecek arayan karıncanın yuvasına her seferinde nasıl geri döndüğü hiç aklınıza gelmiş miydi?



Yandaki küçük karınca pusula kullanmadan çölde yolunu bulur. Yukarıdaki haritada ise bu karıncanın izlediği yolu görüyorsunuz.
Tunus'un Akdeniz kıyısında yaşayan siyah çöl karıncası (üstte resimde görülen) çölde yuva yapan canlılardan biridir. Bu karınca türü ne pusula ne de harita kullanmamasına rağmen uçsuz bucaksız çölde yönünü her zaman hatasız olarak belirleyebilir ve yuvasına geri dönebilir.

KARINCA VE KUŞUN HARİKA İŞBİRLİĞİ



Küçücük canlılar olan karıncalar mikropların kendilerine zarar vereceğini bilip, ona göre önlem alırlar. Bir tür asit üretir ve mikropları etkisiz hale getirirler. Bütün bunları yapmayı karıncalara ilham eden Allah'tır.
Yaşadığımız her yerde sağlığımızı tehdit eden ve bizi hasta eden mikroplar vardır. Bu mikroplar bizim için olduğu kadar diğer canlılar için de bir tehlike oluşturur. Bu nedenle tıpkı bizim gibi bu canlıların da kendilerini korumaları gerekmektedir. Zaten canlıları incelediğimizde mikroplardan korunmak için bazı yöntemler kullandıklarını görürüz. Örneğin karıncalar kendilerini korumak için bir tür asitli madde üretirler. Bu madde mikropları etkisiz hale getirir. Sonra da bu asitli maddeyi kendi vücutlarına ve yuvalarının duvarlarına sürerler. Yani sadece kendilerinin değil, yaşadıkları yuvanın da mikroplardan arınması gerektiğini çok iyi bilirler.

Acaba küçücük bir karınca bütün bunları nasıl akletmektedir? Şüphesiz bu, kendi aklının ve gücünün yeteceği bir şey değildir. Bir karınca, mikrobun ne olduğunu bilmediği gibi ondan korunması gerektiğini de bilemez. Şöyle bir düşünürsek; karınca önce mikrobu tahlil etmeli, sonra da onu zararsız hale getirecek maddeyi bulmalıdır. Peki bu maddeyi nasıl tespit etmiş olabilir?

KÜÇÜK MÜHENDİS KUŞLAR


Ağaçların üstünde ya da çatı aralarında, kimi zaman da balkonunuzun bir köşesinde kurulan kuş yuvalarını mutlaka görmüşsünüzdür. Dünya üzerinde ise o kadar çok sayıda kuş çeşidi yaşar ve o kadar farklı yuvalar yaparlar ki, bu mutlaka üzerinde düşünülmesi gereken bir konudur.

Bütün kuşlar yuvalarını bulundukları çevrenin doğal şartlarına uygun olarak yaparlar. Örneğin, deniz kenarında yaşayan kuşlar, yuvalarını batmayacak şekilde su yüzüne yaparlar. Kullandıkları malzeme, yuvaya verdikleri şekil hepsi özel olarak yaratılmıştır. Böylece su yükselirse yuva ve içindeki yavrular bundan zarar görmemiş olur. Bu canlılar doğdukları andan itibaren hiçbir eğitim almadan bu yuvaları yapabilecek kabiliyetlere sahiptirler.

KIŞ GÜVESİNDEKİ ISINMA SİSTEMİ


Kış geldiğinde, dünyanın soğuk bölgelerinde yaşayan birçok böcek türü soğuk veya yiyecek kıtlığı nedeniyle ölür. Çünkü böcekler narin canlılardır, ancak bu konuda bazı istisnalar da vardır. Örneğin Kukumav güveleri kelebeklere benzeyen, ilk bakışta çok narin görünen canlılardır. Ama aslında zorlu kış şartlarında bile yaşayabilecek kadar dayanıklı bir yapıya sahiptirler. Bu nedenle bu güveler "kış güveleri" olarak adlandırılırlar.

Kış güvelerinin de kelebekler gibi iki kanadı ve bu kanatları birleştiren bir gövdeleri vardır. Bu güve türünün uçabilmesi için, kanatlarının bulunduğu göğüs bölgesinin 30°C sıcaklıkta olması şarttır. Oysa yaşadıkları yerdeki ısı genellikle 0°C hatta bunun da altındadır. Peki kış güveleri nasıl olup da bu kadar soğuk bir yerde yaşamlarını sürdürürler? Hareketsiz kaldıklarında bu canlıların donmalarını engelleyen, soğukta uçabilmelerini sağlayan nedir?

SOMON BALIĞI YOLUNU NASIL BULUYOR?

Göç etmenin sadece kuşlara özgü olduğunu zannediyorsanız yanılıyorsunuz. Çünkü karada ve denizde de göç eden birçok canlı türü vardır. Bu yazıda size göç eden deniz canlılarından somon balıklarının maceralarını anlatacağız.
Somon balıklarının tamamı akarsularda, annelerinin bıraktıkları yumurtalardan çıkarak dünyaya gelirler. Birkaç hafta boyunca dünyaya geldikleri bu yerde avlanarak büyürler. Sonra içinde bulundukları ırmağın akıntısı boyunca ilerlemeye başlarlar. Denize doğru yaptıkları bu yolculukta barajlarla ve kirli sularla karşılaşırlar, kendilerini avlamak isteyen büyük balıklar gibi türlü tehlikeleri atlatmaya çalışırlar. Hepsini geçip denize ulaştıklarında burada birkaç yıl geçirirler. İyice gelişip üreme olgunluğuna erişince de geri dönüş için yeniden harekete geçerler.

BALIKLARIN YÜZME TEKNİĞİ

Balıkların suda ne kadar kıvrak ve hızlı hareket ettiklerine hepiniz şahit olmuşsunuzdur. Balığın yüzebilmesi için ekstra bir hareket yapmasına gerek yoktur, bunun için kuyruğunu sağa sola sallaması yeterlidir. İşte balıkların suyun içindeki bu rahat hareketleri kıvrak omurgaları ve vücutlarındaki bazı sistemler sayesinde gerçekleşir.  Balıklar, yüzerken büyük miktarda enerji harcarlar. Bunun nedeni suda uzun süre yüksek hızda yüzmeleri değildir. Balıklar, durgun halde iken aniden yüksek hızlara ulaşabilmek için çok fazla enerjiye ihtiyaç duyarlar. Ani hızlanabilmek onlar için çok önemlidir; çünkü avcılardan kaçabilmek için buna ihtiyaçları vardır.  

Balıkta böyle bir gücün ortaya çıkmasını sağlayan omurgasının ve kaslarının özel yapılarıdır. Omurga balığın vücudunun dik durmasını, ayrıca yüzgeçlerin ve kasların kendisine bağlanmasını sağlayacak bir yapıya sahiptir.

BİRKAÇ AŞAMALI PLAN YAPABİLEN İMPARATOR TIRTILI

Doğada akılcı davranışlar gösteren, plan ve hesap yapan canlılardan biri de, imparator ipeğini üreten tırtıldır.  

Larva dönemini diğer tırtıllar gibi koza içinde geçiren bu tırtıl, larvadan çıktıktan sonra üzerini bir yaprakla örterek kendini gizler. Tırtılın bu örtünme işini gerçekleştirme tarzı, önceden belirlenmiş son derece akılcı bir plan üzerinedir ve her aşaması beceri gerektirir. Çünkü yeşil, yaş bir yaprak bükülemeyeceği için tırtılın üzerini koruyucu bir kabuk gibi örtemez ve tırtılın bu sorunu bir şekilde çözmesi gerekir. Tırtıl, bu ilk sorunu akla gelebilecek en basit, ama amacına en uygun biçimde çözer. Önce yaprağın sapını ısırarak koparır. (Ancak daha önce yaprak düşmesin diye onu ipeği ile dala sıkıca bağlar.) Bu girişimin kaçınılmaz bir sonucu olarak yaprak kurumaya başlar ve bir süre sonra büzülür. Kuruyan bir yaprak aynı zamanda yuvarlaklaşır da. Bu sayede birkaç saat sonra tırtıl, içine girebileceği ideal bir yaprak boru elde etmiştir bile.

DALGIÇ KUŞUNUN YAVRUSUNA YEDİRDİĞİ TÜYLER



Dalgıç kuşları yavruları için yüzer yuva görevi görürler. Yavrular anne babalarından birinin sırtına çıkarlar. Ve iyice yerleştikten sonra dalgıç kuşu yavrularının düşmelerini engellemek için kanatlarını hafifçe yana doğru açar. Dalgıç kuşu onları beslemek için gagasındaki yiyeceği başını arkasına döndürerek yavrularının ağzına verir. Ancak onlara yapılan ilk ikram yiyecek değildir. Anne veya baba ilk olarak ya suyun üzerinden topladıkları ya da göğüslerinden kopardıkları tüyleri yavrularına yedirirler. Her yavru oldukça fazla miktarda tüy yutar. Peki bu ilginç ikramın sebebi nedir?

Yavruların yedikleri bu tüyler sindirilemez ancak yavrunun midesinde birikirler. Bir kısmı bağırsağa açılan noktada keçeleşir. Balıkların kılçıkları veya diğer besinlerin sindirilemeyen kısımları burada birikir ve böylece bu maddelerin yavrunun midesinin ve bağırsaklarının hassas duvarlarını zedelemesi engellenmiş olur. Kuşların bu tüy yeme alışkanlıkları ömürleri boyunca sürecektir. Ancak ilk yedirilen tüyler kuşkusuz yavruların sağlığı için alınan önemli bir tedbirdir.