Blogger Templates

1 Eylül 2011 Perşembe

KANDAKİ ASKERLER



Vücudumuz her gün birçok bakteri, virüs ve mikroba karşı mücadele eder. Kimilerinin vücuda girmesi engellenir fakat bazıları içeriye girmeyi başarır. Bu mikroplarla mücadele etmek için vücudumuzda özel savunma hücreleri vardır.




Kanın içinde farklı görevleri olan çeşitli hücreler vardır. Yukarıdaki resimde de görüldüğü gibi bu çeşitli hücrelerin kimisi besin taşır, kimisi adeta bir asker gibi savunma yapar.

Düşmanla savaşıp vücudumuzu tehlikelere karşı koruyan askerler olarak nitelendirebileceğimiz bu hücreler de kanın içinde hareket ederler. Vücudun herhangi bir yerine düşman saldırısı olduğunda kan damarları vasıtasıyla her yere ulaşıp, kolaylıkla savaşabilirler.

BİZE VERİLMİŞ MUCİZE

Bedeninizin her noktası hücrelerden meydana gelir. Şu anda vücudunuzda sizin emrinizde çalışan trilyonlarca hücreniz var. Ve onlar durmaksızın çalışıyorlar. Örneğin bu sitedeki yazıları okuyabilmeniz için göz hücreleriniz aralık vermeden işlemler yapıyor, ellerinizdeki kas hücreleriniz mausu tutmak için birlikte hareket ediyorlar. Siz nefes alıp verirken önce nefes borunuzdaki hücreler, sonra akciğerinizdeki hücreler çalışıyor. Aynı anda midenizdeki hücreleriniz de belki birkaç saat önce yediğiniz yiyecekleri sindirmek için uğraşıyorlar.


Vücudumuz her biri farklı görevler üstlenmiş çeşitli hücrelerden meydana gelir. Yukarıdaki şemada vücudumuzda yer alan bazı hücre çeşitleri görülmektedir. Bu hücreler birlikte çalışarak yaşamamızı sağlarlar.

KANDAKİ HABERLEŞME

Kan aynı zamanda vücudumuzun haberleşme için kullandığı yollardan biridir. Kanın içinde vücudun bir bölgesinden diğer bölgelerine haber taşıyan mesajcılar da bulunur. Hormon adı verilen bu mesajcılar bilinçli hareket eden postacılar gibi taşıdıkları mesajı hiç hata yapmadan ilgili organa götürürler. Vücudumuzun gelişmesi, susamamız, terlememiz, kokuları algılayabilmemiz gibi birçok önemli faaliyet bu mesajların doğru taşınmasıyla gerçekleşir.


Vücut içinde çeşitli mesajlar taşıyan hormonlar, resimde de görüldüğü gibi kan damarları aracılığıyla hareket ederek taşıdıkları mesajları ilgili yerlere ulaştırırlar.


GÖZLE GÖRÜLMEYEN DEV FABRİKA: HÜCRE



 Her yetişkin insanın vücudunda toplam 100 trilyona yakın hücre vardır. Ancak bu hücreler çok küçük oldukları için bizim bedenimiz dev boyutlarda değildir. Şimdi vereceğimiz örneği okuduğunuzda, hücrelerin ne kadar küçük olduğunu daha iyi anlayacaksınız. Vücudumuzdaki hücrelerin bir milyon tanesi biraraya geldiğinde ancak bir iğne ucu kadar yer kaplar. Bu kadar küçük olmasına rağmen hücrenin nasıl bir yapıya sahip olduğu henüz tam olarak çözülememiştir. Bilim adamları hala hücrenin içindeki sistemleri araştırmaktadırlar.

Sizi oluşturan ilk hücre, anne ve babanızdan gelen birer tane hücrenin, annenizin bedeninde birleşmesiyle ortaya çıkar. Bu hücre hiç durmadan bölünür ve bir süre sonra önce küçük bir et parçası haline gelir. Sonra bu et parçasını oluşturan hücreler de bölünmeye devam ederler ve yavaş yavaş vücudunuz şekillenmeye başlar.


Oluşan her yeni hücreniz farklı bir şekle girer. Biri kan hücresi olurken, diğeri kemik hücresi, başka bir tanesi ise sinir hücresi olur. Vücudumuzda birbirinden farklı tam 200 çeşit hücre vardır. Bu hücrelerin hepsi aslında aynı parçalardan oluşurlar ancak farklı işler yaparlar. Örneğin bacaklarınızdaki kas hücreleri sizin yürüyebilmeniz ve koşabilmeniz için örülmüş birer halat gibidir. Bu yapıları sayesinde siz topla oynarken bacağınızdaki veya kolunuzdaki kaslar aşırı gerilmeden dolayı kopmazlar. Kan hücreleriniz ise yuvarlak disk şeklindedirler. Bu hücrelerin görevi, vücut için gerekli olan oksijeni damarları kullanarak taşımaktır. Bu şekilleri sayesinde oksijenle birlikte kan damarlarının içinden kolaylıkla akıp giderler. Deri hücreleriniz de birbirlerine sıkı sıkı kenetlenerek yanyana dizilmişlerdir. Böylece derimiz mikropları ve suyu geçirmez.


Bunlar gibi diğer tüm hücrelerimiz de tam görevlerine uygun şekillere sahiptirler. Ancak onların bu şekillere sahip olmaları elbette tesadüfen olmamıştır. Bilgisayarları, arabaları ya da uçakları düşünün. Bu makinelerin şekillerini, çalışabilmeleri için gerekli olan sistemleri tasarlayan biri vardır. Tüm detayları, bu makineleri üreten firma teknisyenleri düşünür ve planlarlar. Arabalar yolcuların en rahat ve güvenli şekilde hareket edeceği, televizyonlar ise görüntü ve sesi en kaliteli şekilde izleyicilere ulaştıracak şekilde üretilir.

YARALARI TAMİR EDEN KAN


Derinizin üzerinde ufak bir yara olduğunda, kısa bir süre sonra kanamanın kendiliğinden durduğu mutlaka dikkatinizi çekmiştir. Bu çok ilginç bir durumdur. Çünkü normal şartlarda bir sıvının açılan bir delikten akışının kendi kendine durması mümkün değildir. Bunu daha iyi anlamak için elinizde içi su dolu bir balon olduğunu düşünün. Balonu iğneyle delip ufak bir delik açtığınızda, içindeki su hemen sızmaya başlar. Peki suyun akışı belli bir süre sonra siz hiçbir şey yapmadan durur mu? Elbette ki bu mümkün değildir. Balonun içindeki su, bitene kadar delikten akmaya devam eder. Bu durum kapalı bir yerde duran bütün sıvılar için geçerlidir.

Kan da damarların içinde kapalı bir yerde durur ve en ufak bir hasarda hemen damarlardan dışarı akmaya başlar. Ancak bu akışın durdurulması vücudumuzun sağlığı açısından çok önemlidir. Belki duymuşsunuzdur, büyük kazalarda veya ameliyatlarda aşırı kan kaybı insanın ölümüne bile neden olmaktadır. Peki bir yara kanamaya başladıktan belli bir süre sonra kanın durmasını sağlayan nedir?

VÜCUDUMUZU SARAN DEV BİR AĞ

Daha önce kendinize bu soruları hiç sormuş muydunuz?


Şu an nefes almalı mıyım?
Kalbimin pompaladığı kan yeterli mi?
Hangi hücrelerimin, hangi organlarımın ne kadar miktarda enerjiye ihtiyacı var?
Midem, yediğim yiyecekleri ne zaman öğütmeye başlamalı?
Gözüme giren ışık ayarı tam gerektiği gibi mi?
Kolumu hareket ettirmek için hangi kaslarımı oynatsam?
Bu sorular kulağa garip geliyor değil mi? Çünkü hiçbir zaman biz kendimize bu soruları sormayız, hatta çoğumuz bu işlemlerin her an yapılmakta olduğundan haberdar bile değildir. Vücudumuz tüm bu işleri otomatik olarak yapar. Bunun için de her yerimizi saran sinir ağını kullanır. Sinir ağı, bu sayfalarda gördüğünüz sinir hücrelerinin trilyonlarcasının birbirleriyle birleşmesiyle oluşur. Vücudumuzun her köşesine ulaşan sinir ağını aşağıdaki resimde görülen otoyollara benzetebiliriz.

BENZERİ ÜRETİLEMEYEN MUCİZEVİ SIVI: KAN

 

Bilim adamları bugüne kadar kan benzeri bir sıvı üretebilmek için çok fazla çalışma yaptılar. Ancak bunu başaramayınca kanı taklit etmekten vazgeçip, araştırmalarını başka yöne çevirdiler.
Bilim adamları kanı taklit edemezler çünkü incelemek üzere damardan alınan kan hemen pıhtılaşır yani yapısı bozulur. Cam tüpte kanı saklayarak incelemeye çalışmak da sonuç vermez. Çünkü kan hücreleri tüpte tam olarak canlı kalamazlar. Bu nedenle bilim adamları kanın içindeki hücreleri ayrı ayrı alıp incelemek zorunda kalmışlardır. İnsanların bu kadar yıllık bilgi birikimiyle taklit dahi edilemeyen böyle mükemmel bir maddenin kendiliğinden, tesadüfen oluştuğunu söylemek, dünyadaki en akıl ve mantık dışı açıklamalardan biridir. Allah, kanı örneksiz bir madde olarak yaratmıştır. Olağanüstü birçok kabiliyete sahip olan kan hücreleri, Allah'ın sonsuz aklının vücudumuzdaki örneklerinden yalnızca bir tanesidir.

BEYİN MUCİZESİ

 


Yukarıda gördüğünüz, etrafında saçak gibi uzantıları olan bu hücre, bir sinir hücresidir. Gövdesinden uzanan dallanmalar sayesinde birbirlerine bağlanan milyarlarca sinir hücresi vücudu bir ağ gibi sarar. Sinir uzantılarının birbirleriyle birleştikleri yerde de bir boşluk oluşur ve sinir uyarıları bu boşluktan diğerine geçerler.
Yere yap-boz parçalarını dağıtın ve bunların dünyaya ait tüm bilgiler olduğunu farz edin. Örneğin bazı parçalar ışık, bazı parçalar renk, bazıları da sesler olsun. Şimdi bu parçaları teker teker alın ve resmi oluşturacak şekilde birleştirmeye başlayın. Sizin uzun uzun düşünerek yaptığınız bu işlemi Allah'ın ilhamıyla hareket eden beyniniz saniyede yüzlerce kere yapar. Nasıl mı?

VÜCUDUN MOTORU : KALP

Vücudunuzdaki litrelerce kanın nasıl olup da bir aşağı bir yukarı, üstelik durmaksızın hareket ettiğini hiç düşündünüz mü? Herhangi bir nesnenin sürekli hareket edebilmesi için bir motora ihtiyacı vardır. Arabalar, uçaklar, deniz motorları hatta sizin uzaktan kumandalı oyuncaklarınız da motorlar sayesinde hareket ederler. O halde vücudumuzda durmaksızın hareket eden kanın da bir motorunun olması gerekir. Kanı, gece-gündüz, aylar, yıllar boyunca hareket ettiren bu motor kalbimizdir.



Parmaklarınızı bileğinizin iç kısmına koyup biraz bekleyin. Kalbinizin kanı nasıl pompaladığını hissedeceksiniz. Kalbiniz dakikada 70 kere atar ve tüm hayatınız boyunca toplam 300 milyon litre kan pompalar. Bu miktardaki kan 10 bin adet petrol tankerini doldurabilir. Tüm bu rakamlar hayret verici değil mi? Şimdi kendinizin bir dakikada 70 defa bir kovadan bardakla su boşalttığınızı düşünün. Sonunda kol ve el kaslarınızın ısındığını hissedeceksiniz ve mutlaka dinlenmeniz gerekecek. Ancak kalp bu işi hiç dinlenmeden, üstelik tüm hayatımız boyunca yapar.

Kalbin dışı iki katlı zardan oluşan bir kılıfla kaplıdır. Bu iki zarın arasında ise kaygan bir sıvı bulunur. Makinelerde olduğu gibi hiç durmadan çalışan kalbin de bakıma ihtiyacı vardır. Ancak kalp kendi bakımını kendisi yapar, örneğin kendi kendini yağlar. Bu sıvı adeta motor yağı görevi görerek kalbin kolay çalışmasını sağlar. Kalpteki kendi kendini koruyan bu yapı Allah'ın yaratma sanatının ne kadar mükemmel ve eksiksiz olduğunu bize bir kere daha gösterir.

DİLİNİZİN ARKASINDA BAKTERİLER YAŞIYOR


Bakteriler genel olarak zararlıdırlar ve onların zararlı etkilerinden korunmak için hem vücut hem de çevre temizliğine dikkat edilmesi gerekir. Ancak zararlı bakterilerin yanı sıra bilim adamları son yıllarda vücudumuzda hatta dilimizin arkasında yaşayan yararlı bakterilerin var olduğunu keşfettiler. Evet, yanlış okumadınız, vücudunuzda size faydalı bakteriler var. Dilinizin arkasında bulunan bu bakterilerin görevi midenizdeki zararlı mikropları öldürmektir. Fakat elbette bu mikropların öldürülmesi basit değildir. Bunun için aşamalı işlemler gerçekleşir.
 Öncelikle bakteriler, yediğiniz yeşil yapraklı besinlerin örneğin salatanın içinde bulunan "nitrat" adlı maddeyi dilinizin arkasında "nitrit" adı verilen bir başka maddeye dönüştürürler. Ancak işlem bununla da bitmez. Bu kez ağzınızdaki tükürük, nitritle birleşince mikrop öldürücü etkisi olan bir başka maddeye dönüşür. Böylece dilinizin arkasındaki bakteriler sayesinde ağızda mikrop öldürücü bir madde oluşur.
Biliyorsunuz ki mikroplar vücudunuzda çeşitli hastalıklara yol açar. İşte ağzınızdaki bu mikrop öldürücü madde üreten iyi bakteriler sayesinde birçok hastalıktan korunmuş olursunuz. Bu iyi bakteriler de vücudumuzu en güzel şekilde yaratan Rabbimizin bize olan şefkatinin göstergelerinden biridir. Allah bize birçok güzellik ve nimet vermiştir ve bir Kuran ayetinde de Allah bu nimetlerin çokluğunu şöyle bildirir:

Eğer Allah'ın nimetini saymaya kalkışacak olursanız, onu bir genelleme yaparak bile sayamazsınız. Gerçekten Allah, bağışlayandır, esirgeyendir. (Nahl Suresi, 18)

KEMİKLERİMİZİN TAKLİT EDİLEMEYEN ÖZELLİKLERİ

Kemiklerimiz vücudun taşınması ve korunması gibi önemli görevleri üstlenmişlerdir. Buna karşılık, zor görevlerini yerine getirebilecekleri kapasite ve sağlamlıkta yaratılmışlardır.



Kemiklere sağlamlığını veren resimde gördüğünüz bu kafes gibi yapı, binaların sağlam olması için de kullanılır. Kemiklerin iç yapısına benzetilerek inşa edilen Eyfel Kulesi böyle binalara bir örnektir.
Kemiklerimiz hafiftir çünkü içleri bir bal peteği gibi deliklidir. Bu delikli yapı sayesinde çok hafif olmalarına rağmen çok serttirler. Ancak bu onların kırılgan oldukları anlamına gelmez. Aksine öylesine serttirler ki çelikten 5 kat daha fazla dayanıklıdırlar. Örneğin; bacaklarımızdaki uyluk kemiği dik dururken 1 ton ağırlığı kaldırabilecek kadar muazzam bir kapasiteye sahiptir. Yürürken attığınız her adımda bu kemiğinize, vücut ağırlığınızın 3 katı kadar bir yük binmektedir ancak kemiklerinizin dayanıklılığı sayesinde size hiçbir şey olmaz.

MİDENİZ YİYECEKLERİ NASIL SİNDİRİR?

 Bir düşünün nefes almanız, yüzmeniz, bisiklet kullanmanız, yemek yemeniz... Bunların hepsi günlük hayatın bir parçasıdır. Ancak çoğu zaman tüm bunların nasıl gerçekleştiğini düşünmeyiz. Vücudumuzun enerjiye ihtiyacı vardır. Bu enerjiyi yediğimiz besinlerden aldığımızı belirtmiştik. Ancak vücudun ihtiyacı olan besinler kanın içinde dolaşabilecek küçük, basit parçalar şeklinde olmalıdır. Aksi takdirde hücrelerin içine girmeleri mümkün olmaz. Fakat bizim yediğimiz yiyecekler kocaman parçalar halindedir. Bu durumda yediğimiz yiyeceklerin vücudumuz tarafından kullanılabilmesi için gerekli olan bir makineye ihtiyaç vardır. Aslında buna kısaca yediğimiz yiyecekleri daha küçük parçalara bölecek bir öğütücü de denilebilir. İşte vücudumuzdaki bu öğütücü makineye "sindirim sistemi" adı verilir.

Bu sistem, her makinede olduğu gibi çeşitli parçalardan oluşur ve bu parçaların her biri eksiksizce çalıştığı için besinleri sindirebilirsiniz. Sindirim sisteminin parçalarının birbirine uyumlu ve birarada olması çok önemlidir, yoksa sistem çalışmaz.

HER İŞİN ÜSTESİNDEN GELEN MARİFETLİ ELLERİMİZ

Kitabın sayfalarını çevirmek, arabanın kapısını açmak, el yıkamak… Bunlar ellerimizi kullanarak, hiç zorlanmadan ve çok sık yaptığımız işlerdir. Elimizi bunlara benzer, birbirinden farklı yüzlerce işte kullanabiliriz.



Elimiz o kadar güçlüdür ki yumruk sıkılmamış haldeyken bile bir nesnenin üzerine elimizle 45 kg ağırlığında bir güç uygulayabiliriz. Bu kadar büyük bir kuvvetin yanı sıra elimizi istediğimiz zamanlarda çok ince ve hassas işlerde de kullanabiliriz. Mesela iğne deliğinden iplik geçirmek gibi. Bu işlerin birinde çok fazla kuvvet gerekirken, diğerinde ise ince bir ayar gerekmektedir. Ancak biz bunları yaparken aslında elimizin ne kadar önemli bir işi başardığını fark etmeyiz bile. Yani hiçbir zaman "şimdi masanın üzerinden bir kağıt alacağım en iyisi 500 gramlık bir güç uygulayayım" veya "şimdi topu atacağım 5 kiloluk bir güç uygulayayım" diye düşünmeyiz. Tüm bunları otomatik olarak hiçbir şey düşünmeden yaparız. Çünkü Allah bizi kusursuz bir şekilde yaratmıştır. Elimizdeki bu eşsiz kabiliyet Allah'ın benzersiz yaratmasıyla var olmuştur.

SİNDİRİM MAKİNESİ ÇALIŞMAYA BAŞLIYOR...

Besinlerin sindirimi ilk olarak ağızda başlar. Yediğiniz yiyeceklerin içinde bulunan karbonhidratlar ilk olarak ağzınızdaki tükürük tarafından parçalanır. Örneğin sabah kahvaltıda yediğiniz ekmek ilk olarak ağzınızda parçalanmaya başladı. Ama onunla birlikte yediğiniz peynirin parçalanması için biraz daha zaman gerekiyor.



Ağızda parçalanan besinler yemek borusunu geçerek mideye gelirler. Mideye gelindiğinde ise başka bir mükemmel denge ile karşılaşılır. Besinlerin midedeki sindirimi, parçalayıcı etkiye sahip çok güçlü bir sıvı tarafından yapılır. Bu sıvı midedeki hidroklorik asittir. Sizin de bildiğiniz gibi, asitlerin parçalayıcı etkisi vardır. Değdikleri yeri yakarak eritirler. Örneğin tıkanık lavaboları açmak için annenizin kullandığı malzemelerin içinde asit vardır. Bu asitler borularda birikmiş olan besin artıklarını ve kirleri anında parçalara ayırıp, tıkanık yerlerin açılmasını sağlarlar. İşte midemizde bulunan bu güçlü asit sayesinde de büyük parçalar halinde mideye ulaşan besinler, vücudumuzun kullanabileceği hale gelirler. Ancak burada dikkat edilmesi gereken çok önemli bir nokta daha vardır.

VÜCUDUMUZDA DURMAKSIZIN ÇALIŞAN KLİMA

Her gün farkında olmadan yaptığınız işlerden biri de nefes alıp vermektir. Burun, nefes borusu ve akciğerlerin üstlendiği bu görev esnasında birçok işlem gerçekleşir. Aslında nefes almanız demek, vücudunuzdaki hücrelerin oksijenle beslenmesi demektir. Hücreler eğer oksijenle beslenmezlerse yaşayamazlar. Bu nedenle ancak çok kısa bir süre nefessiz kalabilirsiniz. Bu süre uzarsa hücrelerinizin ölmesiyle birlikte vücudunuz da ölür.



Nefes almanızla birlikte burnunuza dolan hava temizlenmeye başlar. Özel bir klima gibi çalışan burnumuzun içinde filtre işlevi gören tüycükler kirli, sıcak, soğuk ya da nemli havayı akciğerlerimiz için uygun hale getirirler. Bu tüycükler sayesinde soluduğumuz hava süzülür, temizlenir, nemlendirilir, ısıtılır ve içindeki bakterilerden arındırılır. Burnumuzdaki bu küçük tüycükler sayesinde her gün yaklaşık olarak 20 milyar yabancı maddeye karşı vücudumuz korunmaktadır.

KANIN DAMARLARIMIZDAKİ YOLCULUĞU


Dev sinir ağından başka vücudumuzu kaplayan bir başka mucizevi ağ daha vardır. Bu da kan damarlarının oluşturduğu sistemdir. Kan damarları da sinir ağı gibi vücudun her noktasını dolaşır. Hatta damarlarımız o kadar uzundurlar ki düz bir alana yayılacak olsalar toplam uzunlukları yaklaşık 100 bin kilometre olur. Kan damarlarının vücudunuzun her yerini kapladığını anlamak aslında hiç zor değildir. Vücudunuzun herhangi bir yerinde ufak bir çizik bile olsa hemen kanamaya başlar. Bu, kan damarlarının her yerinizi sardığını gösterir. Kan damarlarının vücudun her noktasında olması çok önemlidir. Çünkü önceki bölümde de bahsedildiği gibi, kan damarları sayesinde hücrelerin ihtiyacı olan besinler taşınır. Hücrelerin çalışması için gerekli olan oksijen de damarlardan akan kan sayesinde hücrelere ulaşır.

Kan damarlarında besinlerin taşınmasını deniz taşımacılığına benzetebiliriz. Gemilerle yük taşınacağı zaman öncelikli olarak limanda yükleme yapılır. Bunun için uygun paketleme ve yerleştirme yapılması şarttır. Yükleme bittikten sonra gemi denize açılır ve yükü bırakacağı limana doğru hareket eder. Limana vardığında paketler boşaltılır ve ilgili merkeze gider. Kan damarlarında da dev bir okyanusta gemilerin yük taşıması gibi hücrelerin ihtiyacı olan besinler taşınır. Oksijen, yağ, amino asitler paketler halinde kanda ilerler ve ilgili hücreye geldiklerinde boşaltılırlar.
 Bu taşıma sisteminde hiçbir zaman hata olmaz. Her madde ilgili hücreye doğru zamanda ve doğru miktarda ulaşır. Aksi olsaydı ve bir hücreye oksijen yerine yağ gitseydi, bu o hücrenin ölmesine sebep olurdu. Dikkat edilirse bu sistemdeki en ufak bir hata çok büyük zararlara neden olabilirdi. Ancak böyle bir hata olmaz. Çünkü bunların hiçbiri tesadüfen meydana gelmemiştir. Yaratıcımız olan Allah bu sistemi de kusursuz olarak yaratmış ve bizim hizmetimize vermiştir.

HATASIZ YÖN TESPİTİ YAPABİLEN TÜYCÜKLER


Burunda temizlenen hava, solunumun bir sonraki aşamasında vücut içinde yol alarak biraz daha aşağılara doğru inecektir. Havanın burundan sonra geçeceği bölge nefes borusudur. Solunan havanın içinde toz gibi vücut için zararlı yabancı maddeler hala vardır. Bunun için soluduğumuz havanın akciğerlere ulaşmadan önce bir kez daha güvenlik kontrolünden geçirilmesi gerekir. Bu güvenliği sağlayan, bütün solunum yollarının yüzeyini kaplayan kaygan bir tabakadır. Bu tabakaya mukus tabakası adı verilmiştir.
Bu tabakayı oluşturan mukus maddesi, havayla birlikte soluduğumuz toz gibi küçük maddeleri tutarak, akciğerlerimize girmelerini engeller. Ancak yabancı maddelerin sadece mukus tarafından tutulması yeterli değildir, ayrıca biriken yabancı maddelerin vücuttan atılması gerekir. Bunun için de bir başka güvenlik mekanizması devreye girer. Bu güvenlik mekanizması nefes borumuzun iç yüzeyini kaplayan silya adındaki tüycüklerdir. Bu tüycükler nefes borusundan yukarıya yani ağzımıza doğru sürekli olarak hareket ederler. Bunu rüzgarlı bir arazide buğday başaklarının hep aynı yöne doğru hareket etmesine benzetebiliriz. Bu tüycüklerin sürekli ağzımıza doğru olan hareketleri sayesinde yabancı maddeleri tutan mukus tabakası da nefes borusundan yukarıya doğru ilerler.

Bu yabancı maddeler yukarı doğru çıkıp, boğazımıza geldiklerinde, doğal olarak bir yutma hissi oluşur. Böylece bize zarar verecek yabancı maddelerin tümü yutularak mideye iletilir ve mide asitinde parçalanıp yok edilir. Nefes borumuza yerleştirilmiş olan bu tüycüklerin görmek için gözleri, düşünebilmek için beyinleri yoktur. Ancak kendilerine kıyasla kilometrelerce uzakta bulunan ağzımızdaki yutağın yerini tespit edebilmektedirler. Ayrıca yabancı maddelerin zararlı olduğunu bilip, vücuda girmelerine izin de vermemektedirler.

KANIN YÜK TAŞIMA ÖZELLİĞİ


Vücudunuzun ihtiyacı olan her türlü maddenin kan vasıtasıyla ilgili organlara taşındığından söz etmiştik. Kan hücreleri, bu taşıma sırasında karbondioksit gibi atık maddeleri de toplar ve vücuttan dışarı atılmasını sağlarlar. Bir anlamda kan çöp öğütücü olarak da görev yapar. Her gün 100 trilyon hücreyi defalarca gezerek hem ihtiyaçları olan besinleri bırakır hem de onların fazlalıklarını toplar.



Sadece bir sıvı olan kan böylesine dikkat ve sorumluluk gerektiren bir işi hiç hatasız yapar. İçinde taşıdığı maddelerin hepsinin ne olduğunu, hangi işte kullanıldıklarını ve nereye bırakılmaları gerektiğini çok iyi bilir. Örneğin bir hücreden atık madde olarak aldığı karbondioksiti hatayla gidip bir başka hücreye vermez. Her zaman hücrelerden karbondioksiti alıp, oksijeni onlara verir. Kan bu işi hiç yorulmadan, şaşırmadan yapar. Bunun sebebi kanın, Allah'ın vücudumuzda yarattığı kusursuz planın bir parçası olmasıdır. Rabbimizin yarattığı sisteme kayıtsız şartsız itaat eden bütün kan hücreleri, bu nedenle hiç hata yapmadan görevlerini yerine getirirler.

JET MOTORLARI GİBİ HAREKET EDEN MÜREKKEP BALIKLARI

Mürekkep balıkları, her ne kadar "balık" ismini taşısalar da, diğer balıklardan farklıdırlar çünkü vücutlarında kemik yoktur. Kemikleri olmayan bu balıklar nasıl hareket ediyorlar diye düşünmüş olabilirsiniz. Mürekkep balıkları çok şaşırtıcı bir hareket yeteneğine sahiptirler. Yumuşak dokulardan oluşan vücutları kalınca bir deri tabakası ile kaplanmıştır. Bu deri tabakasının altında bulunan kaslar aracılığıyla vücutlarına su toplar ve daha sonra bu suyu kuvvetlice geri püskürterek yüzerler.

Mürekkep balığının su püskürtmeye dayanan bu sistemi oldukça karmaşıktır. Hayvanın başının iki yanında cebe benzeyen birer açıklık bulunur. Balık bu açıklıktan aldığı suyu vücudunun içinde bulunan silindir şekilli bir boşluğa çeker. Daha sonra içerideki bu suyu, başının hemen altında bulunan ince bir borudan yüksek basınç ile püskürtür. Hayvan bu sayede meydana gelen tepki ile ters yöne doğru hızla hareket eder. Ayrıca kendisini avlamak isteyen düşmanlarından da ani bir hızlanma ile kaçar. Eğer kaçış hızı yeterli gelmezse ne olur diye düşünmüş olabilirsiniz. Bu durumda da mürekkep balığı vücudunda ürettiği koyu renkli boyayı bir bulut şeklinde düşmanlarına doğru püskürtür. Bu bulut saldırganda büyük bir şaşkınlığa yol açar. Bu birkaç saniyelik şaşkınlık mürekkepbalığı için yeterlidir. Çıkardığı bulutun arkasında görünmez olan mürekkep balığı hızla bölgeden uzaklaşır.


Diğer canlılarda olduğu gibi mürekkep balığının bu özellikleri de herşeyin Yaratıcısı olan Allah'ın eseridir. Allah Kendisi'nden başka ilah olmadığını bir ayette şöyle haber vermektedir:


...İşte Rabbiniz olan Allah budur, mülk O'nundur. O'ndan başka İlah yoktur. Buna rağmen nasıl çevriliyorsunuz? (Zümer Suresi, 6)


YABAN KAZLARI


Yaban kazları 8.000 metre gibi inanılması güç bir yükseklikte uçabilirler. Bu çok zor bir iştir, çünkü pek çok canlı bu yükseklikte nefes alamaz. Bunun nedeni atmosferde yükseklere çıkıldıkça havadaki oksijen oranının azalmasıdır. Bu durum yükseklerde soluk almayı güçleştirir. Bizim de bir tepeye ya da dağa çıktığımızda zorlukla nefes almamızın nedeni budur. Dolayısıyla atmosferin bu denli seyrek olduğu bir yükseklikte uçan kuş, daha hızlı kanat çırpmak zorunda kalacaktır. Çok kanat çırpmak için de kuşun daha çok oksijen yakması gerekecektir. Bu ise kuşun işini çok zorlaştıracak bir durumdur. Ancak kuşlar binlerce metre yükseklikte uçsalar da hiçbir zaman bir zorlukla karşılaşmazlar. Çünkü bu hayvanların ciğerleri, yükseklerdeki seyrek oksijenden en yüksek oranda faydalanabilecek şekilde yaratılmıştır.

Diğer canlılardan farklı şekilde çalışan akciğerleri, kuşların seyrek havadan normalden daha fazla enerji almalarını sağlar. Bu ise Allah'ın yaratmasının kusursuzluğunu bize kanıtlayan örneklerden biridir.

SUYU MAKAS GİBİ KESEN SU KUŞU

Pek çok kuş kanatları suya temas ettiğinde uçamaz, çünkü su tüylerini birbirine yapıştırır ve kuş kanatlarını hareket ettiremez hale gelir. Su kuşları ise bütün gün suya dalıp çıkarlar ancak onlara hiçbir şey olmaz. Bu şaşırtıcı durumun nedenini siz de merak ettiniz değil mi?
Su kuşlarının kanatlarında suyla temas ettiğinde tüylerinin birbirine yapışmasını önleyen bir yağ vardır. Bu sayede kuşlar suya rahatlıkla dalar ve çıkarlar. Skimmer da bir su kuşudur ancak bu yağdan yoksundur. Bu nedenle diğer su kuşları gibi avlanmak için dalış yapamaz. Peki suya giremeyen bu kuş nasıl beslenecektir?

Çok şefkatli ve sonsuz merhametli olan Allah kuşun alt gagasını üsttekinden daha uzun olarak yaratmıştır. Uzun alt gaganın uçları dokunmaya karşı hassastır. Ayrıca bu su kuşunun kanatları öyle kusursuz var edilmiştir ki, suyun hemen üstünde hiç kanat çırpmadan uzunca bir süre süzülebilir. Alt gagasını suya sokarak ve tıpkı bir makas gibi suyu keserek uçar. Hassas gagası bir ava dokunduğunda kuş hemen anlar ve avını yakalar. Bu kuş Allah'ın bütün canlıları hiçbir örnek olmadan yarattığının delillerindendir.

... Karada ve denizde olanların tümünü O bilir,
O,bilmeksizin bir yaprak dahi düşmez; yerin
karanlıklarındaki bir tane, yaş ve kuru dışta
olmamak üzere hepsi (ve herşey) apaçık bir
kitaptadır. (Enam Suresi, 59)

HAYVANLAR ALEMİNİN ZIRHLI TANKLARI

Güney Amerika'da yaşayan Armadillo denen bu canlılar bütün vücutlarını kaplayan zırhları nedeniyle çok ilginç bir görünüme sahiptirler. Böcek yiyerek beslenen bu canlılar genellikle yiyeceklerini toprağı kazarak ararlar. Armadillolar çok iyi bir koku alma duyusuna sahiptirler. Yiyeceğin kokusunu hemen alan Armadillo burnunu toprağa gömerek, adeta kokuyu yitirmekten korkuyormuş gibi telaşla toprağı kazar. Armadilloları bu durumda görenler, hayvanın nasıl soluk aldığına şaşabilirler. Oysa Armadillolar bu durumda soluk almazlar. Çünkü altı dakikaya kadar soluklarını tutabilme yeteneğine sahiptirler. Bu ise toprağı kazdıkları sırada boğulmalarını engeller.

Allah'ın onlara verdiği nefeslerini uzun süre tutabilme yeteneği sayesinde, Armadillolar toprağı kazıp yiyecek bulurlar. Bu örnek bize Allah'ın yarattığı canlılar üzerindeki şefkatini ve merhametini gösterir. Allah bir ayetinde Kendisi'ni bize şöyle tanıtır:


Şüphesiz, senin Rabbin, gerçekten O, üstün ve güçlüdür, merhamet sahibidir. (Şuara Suresi, 9)

GECE KARANLIĞINDA BİLE UÇABİLEN GÖÇMEN KUŞLAR

Pek çok kuş türü her yıl iyi besin kaynaklarına, yumurtlayacak ve yavrularını büyütebilecek uygun bölgelere ulaşabilmek için binlerce kilometre yolculuk eder. Allah kuşların uçuşlarına bir ayetinde şöyle dikkat çekmiştir:



Gökyüzünde dizi dizi uçan kuşlar Allah'ın Kuran'da bize haber verdiği ve üzerinde düşünmemizi istediği ayetlerden yalnızca bir tanesidir.
Onlar, üstlerinde dizi dizi kanat açıp kapayarak uçan kuşları görmüyorlar mı? Onları Rahman (olan Allah')tan başkası (boşlukta) tutmuyor. Şüphesiz O, herşeyi hakkıyla görendir. (Mülk Suresi, 19)

Uzun mesafe uçuşlarını, birçok su kuşu başarıyla gerçekleştirir. Bu başarıyı dayanıklı yapılarıyla ve aralarındaki haberleşmeyle elde ederler. Su kuşları uçarken aynı zamanda öterek ve farklı sesler çıkararak birbirleriyle konuşurlar. Bu, ne kadar kalabalık olurlarsa olsunlar, gecenin karanlığında bile, sürünün bütün üyelerini birlikte tutabilmeyi sağlamaktadır.


Sürünün her üyesi diğerlerinin bulunduğu yerleri bilir. Göçmen su kuşlarının, nerede bulunduklarını anlamak için Güneş'i kullandıkları tahmin edilmektedir. Kuşlar gidecekleri yere yaklaştıklarında kendileri için tespit ettikleri özel bazı işaretleri kullanmaktadırlar. Bu sizin evinizin yolunu bulmak için caddeleri ve binaları kullanmanıza benzer. Bu işlem için su kuşları nehirleri, dağları ve diğer doğal işaretleri takip ederler. Bazı su kuşu türleri göç süresince gece-gündüz hiç durmadan uçabilirler.


Yön bulma yeteneği akıl ve zeka sahibi insanlara özgüdür. İnsan çeşitli teknik aletler kullanarak ya da gökyüzünden faydalanarak yönünü bulabilir. Peki kuşlar nasıl olup da yönlerini bulmayı başarmaktadırlar? Güneş'in konumundan ve diğer işaretlerden nasıl faydalanmaktadırlar?

DENİZLERİN TEMİZLİK İŞÇİSİ KARİDESLER


Büyük bir balığın ağzının içine girmekte olan küçük bir balık gördüğünüzde aklınıza ilk olarak ne gelir? Büyük balığın küçüğü bir hamlede yiyeceğini düşünürsünüz ve küçük balığın ona neden bu kadar yaklaştığını merak edersiniz.
Büyük balığın küçük balığın çevresinde dolaşmasına izin vermesi ve ona hiç dokunmaması, ağzında ve solungaçlarında dolaşmasına ses çıkarmaması ise alışılmadık bir görüntüdür. Ancak okyanusta bu gibi görüntülere çok sık rastlamak mümkündür. Büyük balıkların yanında korkusuzca dolaşan canlılar sadece bazı küçük balıklar değildir. Kimi zaman karidesleri de büyük balıkların ağzının kenarında görmek mümkündür. Bunlar temizlikçi karidesler ve balıklardır; görevleri bazı büyük balıkları temizlemektir.

Birçok temizlikçi karides çeşidi vardır. Örneğin resimde görülen karides bunlardan biridir.

GÜRÜLTÜCÜ AĞUSTOS BÖCEĞİ

Ağustos böceği, çok gürültücü bir böcektir. Böcek bu gürültüyü vücudundaki mükemmel bir sistemi kullanarak çıkarır. Gövdesinin arka kısmında hava kesecikleri üzerine yerleşmiş sağlı sollu iki plaka vardır. Ağustos böceği, taş kadar sertleşmiş bu plakaları çalarak o çok iyi bilinen sesini çıkarır. Plak, bağlı olduğu kas tarafından çekilip bırakılınca, boş bir teneke kutunun çıkardığı sese benzer bir ses oluşur. Böceğin yaptığı bu çekme-bırakma işlemi saniyede 500 kez tekrarlanır. Saniyeyi sizin gözünüzü yavaşça açıp kapama süreniz olarak düşünürsek, bir saniyede 500 kere bu işlemin yapılmasının ne kadar zor olduğunu hemen anlarız.

Böceğin göğüs kısmının alt tarafında bulunan uzantısının açılıp kapanmasıyla ses yükselir veya alçalır. İnsan kulağı, saniyenin onda birinden daha kısa süreli açılıp kapanmaları, yani ses kesiklerini fark edemez. İşte bu nedenle biz ağustos böceğinin cızırtısını sürekli devam ediyormuş zannederiz.

ALAKARGANIN GÜÇLÜ HAFIZASI

Alakargalar topladıkları palamutları daha sonra kullanmak üzere toprağa gömerler. Bazen günde 1.000 tane palamut gömdükleri olur. Ormanda her yer birbirine benzemektedir. Bu nedenle bir insan için bile ormanda bir yeri bulmak çok zordur. Peki alakargalar palamutları sakladıkları yerleri nasıl bulurlar? Çok akılcı bir şey yaparak, buralara işaret koyarlar. Bunun için de bazen ağaç dallarını, bazen de taş parçalarını kullanırlar. Yine de koskoca ormanın içinde toprağın altında bir yeri bulmak çok zordur. Fakat yapılan deneylerde bu kuşların aradan 9 ay geçtikten sonra bile palamutları buldukları ortaya çıkmıştır. Kuşun bu kadar kuvvetli bir hafızaya sahip olması, yiyecek sakladığı yerleri işaretlemesi ve daha sonra bunların yerlerini hatırlaması bir yaratılış mucizesidir.
Hiçbir aklı ya da şuuru olmayan alakargaların palamutları toprağa gömerek saklamayı düşünmeleri, palamut bıraktıkları yerleri tekrar bulabilmek için işaret koymaları elbette tesadüflerle açıklanamaz.

CEVİZİ SEVEN SİNCAPLAR

Sincaplar, daha çok Avrupa kıtasındaki ormanlarda yaşarlar. Boyları 25 cm., yani sizin ellerinizle iki karıştır. Vücutlarının arkasında, hemen hemen kendi boyları kadar uzun, yukarı doğru duran, geniş ve gür tüylerden oluşan kuyrukları bulunur. Herşeyi bir amaçla yaratan Allah'ın, sincaba böyle bir kuyruk vermesinin de elbette bir nedeni vardır: Sincap, bu kuyruk sayesinde dengesi bozulmadan ağaçtan ağaca atlar.

Sincapların bir insanın asla sahip olamayacağı keskinlikte ve sağlamlıkta dişleri vardır.
Sincapların dişlerinin bir ömür boyu nasıl sağlam kaldığını veya dişleri hasar gören sincapların daha sonra nasıl beslendiklerini -fındık ya da ceviz yediklerini- hiç merak ettiniz mi?
 Bakın şimdi çok şaşıracaksınız; çünkü sincapların dişleri kırılıp-aşınsa bile, yerine hemen yenisi çıkar. Aşınan dişler sürekli uzayarak alttan yenilenir. Dahası, Allah bu özelliği yalnızca sincaba değil, yiyeceklerini kemirmek zorunda olan bütün canlılara vermiştir.

UÇAN SİNCAPLAR


Çocuklar! Sincapların bir de uçan cinsleri olduğunu biliyor muydunuz?  Avustralya'da yaşayan ve boyları 45 cm. ile 90 cm. arasında değişen "uçan sincaplar"ın bütün türleri ağaçlarda yaşar. Aslında yaptıkları tam olarak uçma değildir. Bir ağaçtan diğerine uzun atlayışlar yaparak hareket ederler. Ağaçlar arasında bir planör gibi uçarak hareket eden bu canlılarda kanat yoktur, uçma zarı vardır. Uçan sincapların bir türü olan "şeker uçan sincap

ları"nın uçma zarı, ön bacaklardan arka bacaklara doğru uzanır; dardır ve püsküle benzer uzun tüyleri vardır. Bazı türlerindeyse uçma zarı kürklü bir deriden oluşan bir zar halindedir. Bu zar ön ayağın bileğine kadar uzanır. Uçan sincap, bir ağacın gövdesinden fırlar ve gerilmiş derinin planöre benzeyen etkisiyle bir seferde ortalama 30 m.'lik bir uzaklık aşabilir. Hatta kimi zaman arka arkaya 6 kaymayla 530 m.'lik bir mesafe alabildikleri gözlenmiştir. 

Bu sevimli canlılara Allah ihtiyaçları olan bütün özellikleri vermiş ve nasıl kullanacaklarını da öğretmiştir. Onlar da Allah'ın ilhamı ile hareket ederek yaşamlarını rahatlıkla sürdürürler.

HAVUCU SEVEN TAVŞANLAR!


Bir tavşanın yanına yaklaşmaya çalışırsanız ne kadar hızlı kaçtığını hemen fark edersiniz. Bu sevimli hayvanların, kafalarını eğmiş ot yerken bile o uzun kulaklarıyla düşmanlarını çok rahat fark edebildiklerini biliyor muydunuz? İşte, bu keskin işitme yeteneklerinden dolayı, kendinizi fark ettirmeden onlara yaklaşmanız çok zordur. En ufak bir sesi veya kıpırtıyı hissedip, olanca hızlarıyla kaçarlar. 

Tavşanlar büyüdüklerinde 50-70 cm. arasında bir boya ulaşırlar. Arka bacakları ön bacaklarından daha uzun ve güçlüdür. Bu özellikleri sayesinde saatte 60-70 km hızla koşabilir ve bir seferde 6 metre ileriye sıçrayabilirler. Bir tavşan şehir içinde giden bir arabadan daha hızlı koşabilir. 
Sizce bir tavşana "en çok ne yemeyi seversin?" diye sorsak ne cevap verir bize? Evet, haklısınız "havuç" der (havucun gözlerimize ne kadar iyi geldiğini de unutmayalım). Peki, tavşanların yeraltında kazdıkları yuvalarda yaşadıklarını, havuçların da tam onların yerin altındaki yaşantılarına uygun şekilde yerin altına doğru büyüdüklerini biliyor muydunuz? Evet, sizin de bu sorudan anladığınız gibi havuçlar tavşanların beslenme ihtiyaçlarını karşılamalarına en uygun şekilde yaratılmışlardır. 

SADIK DOSTLARIMIZ: KÖPEKLER


 

Köpekler, birçok canlıdan çok daha zeki ve eğitilmeleri çok daha kolay olan hayvanlardır. İyi eğitimli olanları kimi zaman bekçi köpeği olarak kullanılır. Bir bekçi köpeği kendi vücudundan 5-6 kat büyük bir canlıyı etkisiz hale getirebilir. Ancak, çok ilginçtir ki, tehlike anlarında böylesine vahşi olabilen bu köpekler sahiplerine hiç zarar vermezler. Kendi canlarını sahipleri için tehlikeye atabilirler ve ne olursa olsun sahiplerini zorluk anlarında terk etmezler. 

İşte, farklı türlerde ve renklerde, büyüklü-küçüklü, tüylü-tüysüz yüzlerce köpek çeşidinin olması Allah'ın canlıları yaratırken hiçbir örnek olmadan, benzersiz, örneksiz yaratmasının en güzel göstergelerinden biridir. Kuran ayetlerinde Rabbimizin örneksiz yaratışı şöyle anlatılır: 

Gökleri ve yeri bir örnek edinmeksizin yaratandır... O, herşeyi yaratmıştır. O, herşeyi bilendir. İşte Rabbiniz olan Allah budur. O'ndan başka ilah yoktur. Herşeyin yaratıcısıdır, öyleyse O'na kulluk edin. O, herşeyin üstünde bir vekildir. (Enam Suresi, 101-102) 

KÜÇÜK BEYAZ KUZULAR



Belki dikkatinizi çekmiştir, kuzuların hepsi küçük, sevimli ve masum yüzlüdür. Bir de yine onlara benzeyen fakat daha iri olanları vardır. Bunlar da, kuzunun annesi olan koyunlardır. Kuzuyla annesi arasında çok güçlü bir bağ olduğunu biliyor muydunuz? Bu güçlü bağ ise koyun kuzuyu doyurmaya başladığı zaman oluşur. 
Koyun, kuzuyu doğurduğu an, onu diliyle temizlerken aldığı tadı ve kokuyu bir daha asla unutmaz. Bu yüzden de başka tat ve kokudaki kuzuyu yanına kabul etmez. İnsan bile hastanede kendisine başkasının bebeği verilse bunu farkedemezken, koyunun kendi yavrusunu kalabalık bir sürünün içinden yanılmadan bulması gerçekten hayret vericidir. Oysa, koyunun kendi yavrusunu tanımak için fazla zamanı yoktur, doğum yaptığı an bunu başarmak zorundadır. Yoksa o kalabalık sürüde bir daha kuzusunu asla bulamaz. Ama böyle bir sorun yaşanmaz. Çünkü, Allah, koyuna yavrusunu doğurduğu an, tadını ve kokusunu öğrenmek için hemen yalaması gerektiğini ilham etmiştir. 

Oysa, koyunun kendi yavrusunu tanımak için fazla zamanı yoktur, doğum yaptığı an bunu başarmak zorundadır. Yoksa o kalabalık sürüde bir daha kuzusunu asla bulamaz. Ama böyle bir sorun yaşanmaz. Çünkü, Allah, koyuna yavrusunu doğurduğu an, tadını ve kokusunu öğrenmek için hemen yalaması gerektiğini ilham etmiştir.